top of page

how I ate the world

Son Yayınlar / Recent Posts
Arşiv / Archive

Ginza'da Bir Gün


Diyelim ki bir sebeple Tokyo Ginza'dasınız ve kendinize ayıracağınız bir gününüz var, buyurun size küçük bir gezi planı.

Etrafta hızlı hızlı yürüyen insanların arasında kendinizi amaçsız hissedebilirsiniz ama kabul edin, bu durumun keyfi de bir başka. İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşıyorsanız, aceleyle işe yetişmeye çalışırken imrenerek baktığınız, etrafını seyrederek yürüyen o turist şimdi sizsiniz.

Ginza, daha çok iş merkezi ama yine de benim Tokyo'da sevdiğim yerlerden. O kalabalık ve hareket bana bir film sahnesindeymişim hissi veriyor.

Japonya, gelir düzeyi yüksek olduğu için pahalı bir ülke. Ama orada yiyeceğiniz yemeklerin lezzeti de başka hiçbir yerde yok.

Ne yazık ki uzakdoğu kahvaltıları bize pek uymuyor, hele Japonya, balık ağırlıklı menüsüyle beni zorluyor. Her ne kadar deniz ürünü aşığı olsam da, sabahları midem bu sevgime karşılık veremiyor. Bu yüzden çoğunlukla oteldeki kahvaltıyı es geçip, kendime güzel bir kafe buluyorum. Ayrıca gezi planı yapmak için de vaktim oluyor.

Japonya, otellerden de temin edebileceğiniz, turist rehber kitapçıkları ile dolaşmak için çok uygun. Plan yaparken bunlardan yararlanabilirsiniz. Metro sistemi harika, sadece insanlara dik dik bakmamaya çalışın, yabancılarla göz teması onları çok huzursuz ediyor.

Ünlü "Kabuki Tiyatrosu" da Ginza'da, vakit bulursanız kaçırmayın. Evet, konuşmaları anlamayacaksınız ama o makyajlar bile seyretmeye değer.

Ama bu bölgenin bence en önemli durağı; Tsukiji Fish Market, diğer adıyla Tokyo Central Wholesale Market, yani Balık Pazarı. Denizden çıkabilecek ne varsa burada bulabilirsiniz. Ayrıca muhteşem el yapımı bıçaklar da var ki, özellikle şefler kendilerini kaybediyorlar. (Ben almadığıma pişmanım, bir daha ki seyahate artık)

Görüp görebileceğiniz bu en temiz ve kokusuz balık pazarında küçücük yerlerde pişirilen en taze deniz ürünlerini tatma imkanınız da var.

Mesela üzerine bir parça tereyağı koydukları kocaman deniz taraklarını (scallops) pürmüzle pişiriveriyorlar, size de afiyetle yemek düşüyor.

Ya da en tazecik suşilere dalıp kendinizden geçebilirsiniz. Bence hepsini yapın, çünkü burada yiyeceğiniz şeylerin tadını başka bir yerde bulamazsınız.

Japonya'da boşuna "california roll" vs gibi Avrupalılaştırılmış lezzetler aramayın. Onların suşi anlayışı elbette ki bizimkinden çok farklı, en önemlisi de ne yazık ki tazelik. Bizde suşi balıkları 48 saat kullanılıyor, onlarda ise günlük, ayrıca tezgahta kalan suşiler 15-20 dakika sonra çöpü boyluyor. Tabi benim de ağzımdan "atmaaaaaa" çığlığı yükseliyor.

Bu kadar deniz ürününden sonra bir de pasta mı yenir demeyin, Japonya tatlılarıyla da bana çok hitap ediyor. Çok şekerli sevmedikleri için tat olarak tam benim tercih ettiğim gibi, içini baymayan türden, taze ve hafif. O kadar ki çoğunlukla tek bir tercih yapamayıp iki tane söylüyor ve sonra da pişmanlık içinde yüzüyorum. Ama kesinlikle değiyor. Bu, Kabuki Tiyatrosunun yanındaki kafede benim dönüş yolunda dayanamayıp tatlılarına saldırdığım yerlerden biri.

Hem zaten hayat küçük mutluluklardan ibarettir, değil mi? (Evet, kendimi kandırıyorum ama bozmayın beni)

Etiketlerle Ara / Search by Tags
Henüz etiket yok.
© 2016 by TWO FOODIES.
  • Facebook - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
bottom of page