top of page

how I ate the world

Son Yayınlar / Recent Posts
Arşiv / Archive

Santiago de Compostela; Ufacık tefecik, Tapas dolu şehircik


Bu küçücük şehir Hrıstiyanlar için oldukça önemli olsa da bizler tarafından pek bilinmiyor. Şehrin katedrali, önemli bir ortaçağ hac yolu olan ve halen de yürünmeye devam eden Camino de Santiago'nun sona erdiği yer ve burada kafanızı ütülemek istemediğim için anlatmıyorum ama çok köklü bir tarihe ev sahipliği yapıyor. Tamam, tamam minicik bir ipucu veriyorum, Santiago, Yakup anlamına geliyor ve şehir iddiaya göre Yuhanna'nın kardeşi Havari Yakup'un son istirahat yeri. Kemiklerinin de katedralin altında gömülü olduğuna inanılıyor.

Avrupa'dan her yıl 100.000'in üstünde hacı bu yolu tamamlayıp şehre geliyor. Dolayısıyla etrafta bir sürü Avrupalı turist oluyor. Ayrıca şehirde bir üniversite olması gece hayatını renklendiriyor.

İspanya'nın en keyifli bulduğum yanı Tapaslar. Bu lokmalık lezzet bombaları bira veya şarabınızın yanın eşlik etmeye pek hevesliler. Santiago'da da tapas barlardan bolca var. En çok seçeneğin bulunduğu Rua do Franco, daracık, uzun bir sokak. Burada bütün sokaklar daracık zaten, şehrin meydanında katedral, belediye binası vs var. Çoğu yerden katedrali görebilmek, benim gibi yön duygusu biraz kör olan biri icin tam bir kurtarıcı.

Bu sayede ne zaman "bir dakika, sağa mı dönmeli, sola mı?" desem, katedrali görüyor ve en kötü meydanı bulup, turuma tekrar başlıyordum.

Santiago'ya gelmişken etrafta bolca göreceğiniz peynir mağazalarına uğramadan dönmeyin. Buraya özgü Tetilla ve San Simon da Costa peynirlerini ben her gördüğüm peynircide denedim ve sonunda tabii ki birkaç kalıp alıp geldim. Özellikle San Simon da Costa isli kokusu, kremamsı ama yoğun lezzetiyle beni benden aldı. Hatta bittiği günden beri "bir giden olsa da, bana 1-2 kalıp daha getirse" diye dua ediyorum. (Yani cınım, giderseniz bana peynir almadan dönmeyin)

Santiago ayrıca deniz ürünü cenneti, ki ben denizden babam çıksa yerim tarzı biriyim. Kızarmış gümüş balığı (hani şu bulmacalarda hep sorulan "aterina") İspanyolların en sevdiği atıştırmalık.

Ayrıca benim hayatımda sadece burada gördügüm, önce bir hayvanın, muhtemelen bir kuş cinsinin ayağı olduğunu sandığım, ancak sonradan bunun da denizden çıkan kökümsü birşey olduğunu öğrendiğim, değişik canlılar konusunda da yaratıcı bir mutfakları var. Restaurantlar akşam 9-10'dan sonra açılmaya başladığı için, öğleden sonranızı bir tapas barda veya kafede geçirebilirsiniz. Hava güzelse 1 saatlik mesafedeki sahile de gidebilirsiniz. Ama akşam yemeğini kaçırmayın, çünkü bu adamlar deniz ürünü nasıl pişirilir gerçekten biliyorlar.

Fiyatlar euro olduğu için onlara uygun olsa da bize göre pek değil. Ayrıca İngilizce bilen pek olmadığı gibi, sizi pek anlamaya da çalışmıyorlar. Biz şanslıydık ve akşam yemeğinde çok şeker bir Brezilyalı garsona rast geldik. Ama ilk gittiğimiz tapas bardaki abla güleryüzlü ve sıcaktı ama biz iletişim kurmak için çabalarken sıkılıp sıkılıp, dönüp arkasını gidiyordu. İstediğim şeylerin ancak yarısını yiyebildim ve asabiyet yaptım. Kafeler ve mağazalarda da durum pek farklı değildi. Sevgili garsonumuz olmasa belki bu tatlış tabağa ulaşamayacak ve karnı tok, sırtı pek olamayacaktım.

Bir de paella yiyemedim ve buna çok üzüldüm. Yine de bu küçücük şehir bence 1-2 günlük kısa bir tatil için çok uygun.

Şimdiden iyi tatiller...

Etiketlerle Ara / Search by Tags
Henüz etiket yok.
© 2016 by TWO FOODIES.
  • Facebook - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
bottom of page