top of page

how I ate the world

Son Yayınlar / Recent Posts
Arşiv / Archive

JOHANNESBURG- Hello Africa


Cape Town'dan sonra "işte şimdi Afrika'ya ayak bastım" diyeceksiniz. Yine de gördüğüm birçok Afrika ülkesine göre inanılmaz modern olan Johannesburg, renkleri, afrikalı halkın yoğunluğu ve bozkırlarıyla bu yaşlı kıtaya daha ait gibi gelecek size.

Bu şehri gezmek için kesinlikle tur almanızı tavsiye ederim. Sizi aslan parkı, timsahlar ve sürüngenler, Zulu köyü, Apartheid Müzesi, Nelson Mandela'nın evi gibi turistik yerlere götürecekler ama siz ısrarla "Cradle of Humankid"a gitmeyi isteyin. 1999 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine dahil edilen "İnsanlığın beşiği" adını çok fazla fosilin toplu olarak bulunmasından almış. Bazı fosiller şimdiye kadar bulunan en eski fosillermiş ve yaşları 3,5 milyonu bulmaktaymıs. Tüm dünyada bulunmuş fosillerin üçte birinden fazlası bu bölgedeki Sterkfontein Mağarasında bulunmuş. Benim için inanılmaz bir enerjisi bulunan insanlığın beşiği, olmazsa olmazımdı.

MonteCasino, çoğu tur şirketinin akşam yemeğinde tercih ettiği durak. Bu kapalı ama açık hava görüntüsü veren, Las Vegas'ı aratmayan casino, her zevke uygun seçenekler sunuyor. İçeride kafelerden restaurantlara, hediyelik eşya dükkanlarından kitapçılara ve tabi ki kocaman bir kumarhaneye kadar, ne arasanız var. Ben kumara harcayacağım parayı yemeğe yatırmayı tercih ettiğim için 2-3 saatlik bir mola yeterli oldu ama sabahtan akşama kadar burada vakit geçirmeyi seven birçok tanıdığım da var.

Grupla hareket etmenin en zor olduğu anlar, eminim siz de buna katılırsınız, restaurant seçtiğiniz anlardır. Bizde de tabi ki aynı sorunlar yaşandı ve bir yere oturup sipariş vermemiz 1,5-2 saati buldu. En sonunda Donetella's da karar kılındı ki, zaten ben açlıktan bayılma noktasına gelmiştim. Oldukça lezzetli bir deniz ürünü tabağı ve yanında çok başarılı bir kadeh ​​Riesling beni kendime getirdi. Diğerlerinin ​​tabaklarını resimlemek aklıma gelene kadar yemekler bitmişti, ancak Johannesburg ​​gerçek bir kırmızı et cenneti, "dur, bir fotoğrafını çekeyim" diyene kadar mideye indirilen, ağır ateşte pişmiş kuzu incik efsaneydi.

Johannesburg, geceleri, 3-5 kişi bile olsanız, kendi başınıza dolaşmanız için biraz tehlikeli. Otellerin hepsi yakınlarındaki AVM'lere servis hizmeti veriyor. Zaten bütün restaurantlar da buralarda toplu halde bulunuyor. Bizim kaldığımız bölge, Sandtown'nun en büyük AVM complexi Mandela Square, tüm günü geçirebileceğiniz bir yer.

Pigalle, buranın en lüks ve pahalı restaurantı, balzamikle marine edilmiş bonfile denenmesi gereken bir lezzet. Güney Afrikada yemek gerçekten ucuz, en pahalı restauranttan şarap dahil, maksimum 2 kişi 120 TL'ye çıkıyorsunuz, normal şartlarda ise bir öğün 30-40 TL civarı. Öğün deyince bahsettiğim 160 gr kırmızı et, patates, salata ve içecek. Şarapsa bizdeki bira fiyatına. Şarap seçiminde size yine Pinotage tavsiye ederim, çünkü sadece Güney Afrika'da içebileceksiniz ve döndükten sonra içmediğiniz her kadeh için üzüleceksiniz.

The Butcher Shop & Grill bizdeki kasap+restaurant konseptiyle aynı ve etleri yediğim en lezzetli, en yumuşak, en sulu ​​(ağzınızın suyu aktı değil mi? Benim de aktı) ​​etlerdi. Surf & Turf beni yurtdışında en çok tatmin eden tabak oluyor. Çünkü hem deniz ürünü, hem ​​de et yeme imkanı sunuyor ve "et mi, seafood mu? et mi, seafood mu? Offff, ne yiyeceğim ben?" diyerek değerli dakikalarımı ziyan etmemi engelliyor. Ama Johannesburg'da ​​kendinizi daha çok ete yönlendirmenizi tavsiye ederim. Burada masaya getirdikleri "biltong" kurutulmuş et, Afrika'ya özgü ve çok lezzetli. Mağazadan alabileceğiniz gibi, ​​hemen hemen tüm marketlerde de satılıyor. Sadece Butcher'da tattığım kurutulmuş ​​Wagyu Beef tatlımsı lezzetiyle benim çok hoşuma gitti.

Trumps Grillhouse & Butchery biraz daha geniş bir menüye sahip. Mesela sonunda hep merak ettiğim krema sosunda pişmiş escargo (nam-ı diğer salyangoz. Evet, bildiğimiz sümüklü böcek ama şu kocamanlarından. Ayrıca kendileri özenle yetiştiriliyor ve oldukça pahalılar.) tatma imkanı buldum. Koca bir tabak bana fazla gelse de, lezzetine bayıldım. Hemen hemen tüm et restaurantları gibi burası da masaya peri peri sos (dikkat, kulaklarınızdan çıkacak kadar acı) ve biltong getiriyorlar. Açım diye saldırmayın, menüler çok büyük ve doyurucu.

Nelson Mandela Square size fastfood ve Pappa's gibi daha uygun fiyatlı secenekler de sunuyor. Ayrıca Hard Rock Cafe de (t-shirt toplayanlar için küçük bir tüyo) burada.

Johannesburg'a gelip SunCity'ye uğramadan dönmeyin. Michael Jackson ve bir sürü ​​ünlünün tercih ettiği bu otel bambaşka bir dünya. Yapay sahili, kumarhanesi, aktiviteleri, ​​restaurantları, vs, vs, vs ile anlatılmaz, yaşanır diyebileceğim bir tatil köyü. Neye benziyor ​​diye merak ederseniz, Adam Sandler ve Drew Barrymore'un Blended isimli filmini seyredip mekana aşık olabilirsiniz.

O zaman, zürafaların eşlik ettiği kahveleriniz bol olsun. İyi gezmeler.

Etiketlerle Ara / Search by Tags
Henüz etiket yok.
© 2016 by TWO FOODIES.
  • Facebook - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
bottom of page