top of page

how I ate the world

Son Yayınlar / Recent Posts
Arşiv / Archive

CAPE TOWN- Dönmiycem işte

Afrika'da bir Avrupa şehri. Okyanus kokusunun serin dağ havasıyla birleştiği, yaşamak istediğim 10 şehir sıralamama giren Afrika kıtasının en ucu. Şarap bağları, deniz ürünleri ve yemyeşil doğasıyla başınızı döndüreceğini garanti edebilirim. Tabii bu şarabı fazla kaçırdığımız için de olmuş olabilir, emin değilim. Ama şehre ayak basar basmaz "beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar" moduna geçtiğimi ve dönmek istemediğimi söyleyebilirim.

Uçaktan indiniz, otele yerleşme de tamam, şimdi hafif bir keşif zamanı.

İlk günü geçirmek için (yol yorgunu oluğunuzu varsayarak) en uygun durak "Waterfront". Okyanus manzaralı bu alışveriş merkezi yemek konusunda da yerli ya da turist herkesin uğrak yeri. Her keseye uygun yemek bulabilirsiniz. Afrika'nın deniz ürünü fast foodçusu "Ocean Basket" ilk etapta cazip gelebilir ama yemeklerine MSG (çin tozu) kattıkları için tavsiye etmem. Liman tarafına doğru ilerlerken yerel hediyelik eşya mağazaları size "gel, geeelll" diyecek ama biraz sabır. Şehir sokaklarında kurulan pazarları görmeden buralara dalmayın, çünkü fiyat farkı inanılmaz.


Öğle saatlerindeyse Quay Four biraz gürültülü ama favorilerimden. Yok uçakta başım şişti, önümdeki ailenin çocukları bir dakika durmadı diyorsanız, kalabalıktan biraz daha uzakta olan Den Anker'a doğru ilerleyin. Belçika birahanesi güzel bir menü ve çeşit çeşit bira seçeneği sunuyor. Bu arada o değişik bardakları yürütmeyi aklınızdan bile geçirmeyin çünkü eğer siparişleriniz bu özel üretim bardaklardan biriyle servis ediliyorsa ayakkabınızın tekini barın tepesinden sarkan sepete depozito olarak bırakmanız gerekiyor. Yalan söylemiyorum, gerçekten ayakkabınızın tekine, bardağı iade edene kadar el koyuyorlar. (Barın çevresinde oturmuş bir sürü tek ayakkabılı insan görünce bana inanacaksınız.)


Akşam olmaya başladıysa ve hava güzelse dışarıda oturmayı tercih edersiniz. Bu da Belthazar, Tasca veya Sevluga demek. Hele deniz ürünü seviyorsanız. Her ne kadar Sevluga çok beğenilse ve süper yorumlar alsa da ben çok memnun kalmadım. Fiyatları diğerlerine göre pahalı ve porsiyonları küçük, ayrıca bana göre çok karanlıktı. Tasca ve Belthazar gerek manzara, gerek menü ve fiyat olarak beni daha çok tatmin etti.


Yok hava serin, ben de içeride oturmak istiyorum diyorsanız, o zaman tercihiniz Willoughby&Co olmalı. Menüsü ve fiyatları müthiş, ayrıca ayakta masa beklerken yaptıkları şarap servisiyle (vallahi bedava, hem de beyaz veya kırmızı, hangisini istersen) beni can evimden vuruyorlar.


Eh, artık bugünlük yeter, zaten yol yorgunluğu da var (jetlag bahanesine sığınamazsınız, saat farkımız yok çünkü) diyorsanız yavaş yavaş otelin yolunu tutma vakti geldi. Ama gitmeden bir kahve içeyim diyorsanız Mug&Bean bu iş için uygun ya da İtalyan tatlısı canınız çektiyse San Marco'ya geçebilirsiniz.


Ertesi gün güzel bir kahvaltı sonrası penguenler, fok adası (tekneyle geçerken ıslanma ihtimaline karşı dikkatli giyinin derim. Ayrıca şanslıysanız balina da görebilirsiniz), şehir dışındaki yarı değerli taşçılar, şarap bağları, masa dağı, ümit burnu şeklinde bir gezi ayarlayabilirsiniz. Ya da benim yaptığım gibi Waterfront'dan "HopOn-HopOff" otobüse atlayıp küçük bir şehir turuyla dağların eteklerindeki bağlara uğrayabilirsiniz. Otobüsteki kulaklıklardan şehirle ilgili bilgi edinirken (Türkçe de var, merak etmeyin) arkanıza yaslanıp manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. İstediğiniz durakta inip sonraki otobüse binmek, size büyük özgürlük kazadıracak.



İlk durak Groot Constantia, içinde bir müze ve restaurant da bulunan bu bağda 20 Rand'a (yaklaşık 5 TL, yani gerçek bir cennet!) 4 şarap tadıyorsunuz. İçerde babunlar olduğundan çimlere yayılmanıza izin vermiyorlar. Ama isterseniz restauranta geçip birşeyler atıştırırken de tadımınıza devam edebilirsiniz. Burası güzeldi fakat devam edelim diyorsanız iyi fikir derim, çünkü bir sonraki bağ, ortamıyla yı-kı-lı-yor.



İşte burası da Eagle's Nest, ikinci ve esas durağınız. Şu görmüş olduğunuz beyaz binada ister tadım yapıyorsunuz, isterseniz de şarabınızı ve hazırladıkları 2 kişilik peynir tahtanızı alıp bahçeye yayılıyorsunuz. Tabi gelirken kendinize küçük bir piknik sepeti de hazırlayabilirsiniz. Sonra etrafınızda çocuklar ve köpekler koşuştururken, kuş sesleri eşliğinde "tadım" yapıyorsunuz. Tadım yaparken, bize sundukları kovaya "aaa, nimet bu, tükürülür mü hiç?" dediğimiz için üçüncü bağa geçmeye mecalimiz kalmamıştı, bu yüzden yorumum yok. Eğer siz görebilirseniz bana da bilgi vermeyi unutmayın.



Ama şunu söyleyebilirim ki gezdiğimiz her iki bağda da tattığımız şaraplar son derece lezzetliydi, tabi Güney Afrika'nın kendi özel üzümü olan "Pinotage" ise "ben bunu bir daha nereden bulacağım" paniği yaratacak kadar mükemmeldi.


Dönüş yolunda açılıp "içim kazındı, birşeyler mi atıştırsak? derseniz, Camps Bay'de oturup çeşit çeşit restaurant arasından seçim yapabilirsiniz. Hele bir de gün batımını yakalarsanız tadından yenmez olur.


Üçüncü gününüzü şehrin çeşitli yerlerinde kurulan yerel hediyelik eşya pazarlarında, Cliffton Beach, Muizenberg, Noorhoek veya Camps Bay gibi sahillerde geçirebilirsiniz. Akşam içinse kesinlikle Panama Jacks'e rezervasyon yaptırın. Deniz ürünü menüsüyle ünlü bu restaurant yük limanı içinde olduğundan rezervasyonunuz olmadan rıhtıma bile giremiyorsunuz (deniz ürünü sevdiğim belki gözünüzden kaçmıştır diye söylüyorum, "deniz ürününe bayılırım"). Yok "yeter artık, içimiz dışımız seafood" diyorsanız, Mama Africa'yi tercih edin, Afrika mutfağını deneyimleyebileceğiniz restaurantta canlı müzik de var. Aman yemekleri seçerken dikkat, Güney Afrika'nın meşhur Peri Peri sosu acıya dayanıklılığıyla övünen nice yiğidi sersefil etmiştir. Buradan sonra hala enerjimiz kaldı ve bir cila iyi gider diyorsanız, rock müzik de favorilerinizdense Dubliner Irish Pub sizi kollarını açmış bekliyor.


E, artık bundan sonrasını da kendiniz keşfedin. Umarım Cape Town'dan benim aldığım kadar keyif alırsınız. Ama hiç heveslenmeyin, Cape Town için "birinç, birinç".

Etiketlerle Ara / Search by Tags
Henüz etiket yok.
© 2016 by TWO FOODIES.
  • Facebook - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
bottom of page